12. SINIFLAR İÇİN HAZIRLAMIŞ OLDUĞUM DERS NOTLARI SAYFAMA HOŞ GELDİNİZ

9 Şubat 2012 Perşembe

İKİNCİ YENİ ŞİİRİ

İKİNCİ YENİ ŞİİRİ
1940-1950 arasında şiir dünyamızı yaygın bir moda halinde hükmü altına alan Garip şiiri, 1950'den sonraki örneklerinde yavaş yavaş kendini tekrarlamaya ve yozlaşmaya başlar. Bu şiire karşı 1950'de Hisar şairleri, 1954'te Attilâ İlhan tarafından yöneltilen eleştiriler ve daha çok da İlhan'ın imaja yeniden dönen şiirleri sonucunda Türk şiirinde yeni bir hareket doğar. 1954'te başlayarak 1960'lı yılların ortalarına kadar devam eden, daha doğrusu on yıllık bir süreci kapsayan bu hareket, Garip şiirinden sonra gelen ikinci önemli yenilik gibi düşünüldüğü için esasında yanlış bir şekilde II. Yeni Şiiri olarak adlandırılmış, bu ad sonradan yaygın bir şekilde kullanılır olmuştur.
Bu harekette şiir hem kendi içinde önemli bir değişmeye uğrar hem de alanını genişletir ve dışa açılır. II. Dünya Savaşının sona ermesinden sonra Türkiye'nin batıya, özellikle de Amerika'ya yaklaşması ve 1950'den sonra gerçek anlamda çok partili hayata geçiş ve Demokrat Parti iktidarını deviren askerî hareket sonucunda kabul edilen 1960 anayasasının getirdiği geniş özgürlük ortamı II. Yeni Şiirinin genişleme ve dünyaya açılmasında önemli rol oynayan siyasî ve toplumsal etkenler arasındadır.
Yeni tarzdaki şiir, 1954'ten itibaren Yedi Tepe, Pazar Postası, Salkım, Kimsecik ve Köprü gibi dergilerde, 1960'tan sonra da Yeni Dergi ve Papirüs'te kendini göstermiştir. Bu dergilerde herhangi bir bildiri veya ortak hareketle kendilerini takdim etmeksizin Cemal Süreya, İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Ece Ayhan ve Ülkü Tamer'in benzer doğrultuda şiirleri yayımlanır. 1956'da yayımladığı Perçemli Sokak kitabıyla harekete katılan Oktay Rifat, kitabına II. Yeni Şiirinin teorik temellerini ortaya koymayı amaçlayan bir ön söz koyar. Diğer şairler de şiirlerini daha sonraki yıllarda kitaplaştırırlar. Böylece 1957'de Edip Cansever'in Yerçekimli Karanfil, 1958'de Cemal Süreya'nın Üvercinka ve İlhan Berk'in Galile Denizi, 1959'da da Turgut Uyar'ın Dünyanın En Güzel Arabistanı, Sezai Karakoç'un Körfez, Ece Ayhan'ın Kınar Hanım'ın Denizleri ve Ülkü Tamer'in Soğuk Otların Altında adlı kitapları ard arda şiir okurunun karşısına çıkmış olur.
Garip şiirine bir tepki olarak doğan, 1960'lı yılların ortalarına kadar güçlü bir şekilde devam eden, hatta bazı çizgileri günümüz şairlerinde de yaşayan II. Yeni Şiiri, Garip şiirinden daha çok tartışılmış, lehinde ve aleyhinde çok şey söylenmiştir. Esasen serbest çağrışıma dayanan ve bir bakıma Tanzimat'la başlayan romantik çizgiyi değişik bir biçimde yeniden canlandıran bu harekette şiir, bir anlam sanatı olmaktan çıkar ve bir görüntü sanatı haline gelerek imajist bir karakter kazanır. Kelime ve kelimenin diğer kelimelerle ilişkisinden doğan karmaşık çağrışımlar alışılmadık görüntüler yaratır. Şairlerin kelimelerle çok oynaması, cümle yapısındaki bozmalar, mantık dışı söyleyişler ve soyutlamalar bazan aşırıya giderek ortaya "anlamsız şiir" denebilecek örnekler çıkar. Bununla beraber II. Yeninin önde gelen şairleri kapalılığı daima önemsemekle birlikte, anlamsız şiire hiçbir zaman prim vermemişler ve bu şiirin aslında değişen toplumsal ve kültürel şartların ortaya çıkardığı karmaşık insanı, onun karmaşık ruh halini ve çeşitli sorunlarını anlatabilmek için böyle bir anlatıma yöneldiğini haklı olarak belirtmişlerdir.
Gerçekten de II. Yeni Şiiri, Garip Şiiri'nden daha ileri bir yeniliği gerçekleştirerek dilin anlatım imkânlarını olabildiğince genişletmiş, şiir cümlesinde büyük yenilikler yapmış ve sıradan gerçekliğin, görünen gerçekliğin ifadesi olmanın ötesine geçerek şiiri yeniden sanat kutbuna döndürmüştür. Bu şiirin var oluşunda Gerçeküstücülüğün, Freud'un bilinçaltıyla ilgili görüşlerinin ve Marksizmin Garip Şiiri'ne kıyasla daha güçlü etkileri bulunduğunu belirtelim.
II. Yeninin önde gelen şairlerinden Cemal Süreya (1931-1989), zarif ve parıltılı şiirinin yanı sıra yazıları ve değerlendirmeleriyle de bu şiirin niteliğini en iyi ortaya koyan isimdir. Şiire daha önce başlamış olmakla birlikte bir öncü olarak bu hareketi başlatan İlhan Berk (d. 1918) anlamsız şiire yaklaşan şiirleriyle bir farklılık gösterir. Edip Cansever'in (1928-1986) ve Ece Ayhan'ın (1931-2002) şiirleri de kapalılıkta İlhan Berk'in şiirine yakındır. Son şiirlerinde Behçet Necatigil gibi Divan şiiri geleneklerinden de yararlanan Turgut Uyar (1927-1985) ise bu dönem şiirlerinde daha çok toplum ve törelerle çatışarak yenilgiye uğrayan insanın acılarını nisbeten açık bir dille anlatır.
Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken Cemal Süreya ile birlikte şiire başlayan Sezai Karakoç (d. 1933) da II. Yeninin güçlü ve etkili şairleri arasındadır. Dünya görüşü bakımından diğer şairlerden farklı olan Karakoç, İslâmî düşünceyi gerçeküstücülükle kaynaştıran, çarpıcı benzetme ve imajlarla yüklü kapalı bir şiir oluşturmuş ve din duygusunu taze bir ilhamla yeniden dirilterek birçok genç şairi etkilemiştir. Bu etki, şiirimizde Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt ve Alaattin Özdenören gibi şairlerin elinde 1960'lı ve 1970'li yıllarda İslâmcı şiir denilebilecek bir şiir çizgisine yol açmıştır.
1950'li yılların sonlarında Hilmi Yavuz (d. 1936) ve Özdemir İnce (d. 1936), 1960'lı yıllarda da Ataol Behramoğlu (d. 1942), İsmet Özel (d. 1944), Süreyya Berfe (d. 1943) ve Refik Durbaş (d. 1944) gibi şairler genel olarak II. Yeninin etkisinde veya izinde kendilerine özgü bir şiiri geliştirirler. Bu isimler 1980'li ve 1990'lı yılların da önde gelen şairleri arasındadır.
Şiirlerini esasen 1965'ten sonra yayımlayan Can Yücel (1926-1999) ve Osman Türkay (1927-2001) da devrin II. Yeni dışında ün kazanmış şairleri arasındadır. Bu iki şairden Can Yücel, siyasî şiirleri ve zaman zaman küfre kaçan ironik üslûbuyla, Osman Türkay ise Kıbrıs üzerine yazdığı şiirlerle dikkati çeker.
1. Türk şiirinde 1950'den sonra Garip akımına (I.Yeni) ve 1940 kuşağının toplumsal gerçekçi şairlerine tepki olarak doğan, değişik imge, çağrışım ve soyutlamalarla yeni bir söyleyişi amaçlayan şiir akımıdır.
2. Onların Garipçilerle tek ortak yönleri şiirdeki şekil özgürlüğünü sürdürmeleri, ölçü ve
kafiyeyi önemsiz görmeleridir.
3. İnsanın bilinçaltına indiler. Doğayı, insanı ve görünümünü kendilerine özgü bir anlayışla verdiler. Bu değerlerle yeni bir söyleyiş yaratmayı hedeflediler. Görünümü, eşyayı, insanı gerçeküstücülerden daha da aşırıya giderek soyutlamışlardır.
4. Şiirin üslubu, konuşma dilinden uzak ve mantık dokusundan arındırılmış olmalıdır. Özgün olmalıdır.
5. Kapalı ve soyut bir anlatım vardır.
Konuşma diline sırt çevirmişlerdir.
6. Sözcükler arasındaki anlamsal bağlantıları kopararak yeni görüntüler oluşturma yolunu seçmişlerdir.
7. Tesadüfen seçilmiş kelime veya cümlelerin alt alta sıralanmasıyla şiirin oluşturulduğu intibaını verirler.
8. Genelde cümle yapıları bozuktur. Bir boş vermişlik havası hâkimdir.
9. Şiirde
öyküleyici anlatım yolu terk edilmelidir. Çünkü şiir öykü değildir.
10. Şiirde imgeye, hayal gücüne ve duyguya ağırlık verilmelidir.
11. Şiirin belli bir konusu olmayabilir. Şiirin kaynağı duygudur.
12. Ahlaksal değerler, erdem, gerçek ve toplum gibi temel öğeler şiirin amacı olmamalıdır.
13. Şiir yoruma açık olmalıdır. Şiirde hayal (imge) en önemli öğedir. Şiir bir görüntü sanatıdır.
14. Ölçü, kafiye ve biçim unsurlarıyla
ahenk sağlamak yerine musiki ve anlatım zenginliği olmalıdır.
15. Karamsarlık, yalnızlık, bunalım sık kullanılan bir
temalardandır.
16. Batı'da
gerçeküstücülerin (sürrealizm) kullandıkları bilinçaltını harekete geçirme yönteminden faydalanır.
17. Garip şiiri yoksul çoğunluğun yaşama koşullarını ve zevk anlayışını dikkate alırken, II. Yeni daha çok aydın kesimin ve elit tabakanın zevkine hitap eder. Yani aydınlara seslenmektedir.
18. II. Yeni ismini, Muzaffer Erdost 1956 yılındaki "Pazar Postası" dergisinde ilk kez kullanır.
19. En önemli temsilcileri: Edip Cansever, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Sezai Karakoç, Ülkü Tamer, Turgut Uyar, İlhan Berk
Not:
. İlhan Berk, "Anlamazsanız atarsınız, okumazsınız. Şiirden anlamak şiir üstüne söz etmek okuyucunun işi değildir", der
. Ece Ayhan okuyucuya hakaret eder. 'Ben bütünüyle bunların beğenilerine, tarih anlayışlarına, görüşlerine karşıyım. Hiçbir bağlantı kurmak niyetinde değilim kendileriyle. Okur akbabaydı, akbabadır hala. "
Edip Cansever’in Görüşü:
“Ta başından beri, o Pazar Postası yıllarından, 1957’lerden beri, ikinci yeni diye bir ad koydular üç beş şairin çıkışına ya da değişmesine. Gene başından beri kimse İkinci Yeni’nin bir akım olduğunu kabul etmedi. Bir İlhan Berk çıktı, İkinci Yeni’nin bir akım olduğunu savunan. İlhan Berk çok ayrı bir şair, söylediği sözler de kendi şiiri üzerinedir, kimseyi ilgilendirmez. Yani biz zaten birlikte çıkış yapmış değiliz. Onun için, demin de söyledim, konuşacaksam ben diye konuşmak zorundayım, biz diye konuşmak hakkına sahip değilim, o zaman da ben diye konuştuğuma göre, soru bana yöneltilmeli demek istiyorum. Çünkü ben ikinci yeni akımı diye bir akım kabul etmiyorum ki! Kuramsal bir şey değil, çünkü ayrı ayrı yazılar yazıldı, herkes ayrı bir şey söyledi. Ben hiçbirine uyduğumu sanmıyorum. Demek ki bir adı da yok yaptığımın, konmamış, belki ileride bir ad da konabilir buna. Ya da hiç konmayacaktır, şairler tek tek ele alınacaktır ileride. Ama ülkemizde şiir eleştirisi yok gibi bir şey. Çok az ya da yeterli değil, o yüzden de hiçbir gerçek daha henüz açığa çıkmıyor. Şiir okuruyla şair arasında bir diyalog bile kurulmuyor. Bilemiyoruz kimin ne yaptığını, bunu kitap satışlarından da anlamaya olanak yok. Bilemeyiz. Demek istediğim, deminki sorunda sizler diyordun, bu soruyu değiştirmek gerekiyor, bir; ikincisi, hep biçimsel açıdan ele aldığın için, şu biçimin yerine şunu getirdik ya da getirdim gibi bir şey söylenseydi, o zaman bunun adı da belki belli olurdu. Ama biçim kaygısından çok önce bazı anlamalar vardı. Dediğim gibi, bu toplumu anlamadan, çevreyi anlamadan tutalım, insanın bireyselliği anlamasına kadar bir değişiklikti. Bunun şiiri yazılıyorsa, bunun elbette bir biçimi de oluyor kendiliğinden. O biçim nedir? Bunun bir adı yok bence.”